GÜLLÜ ÇARDAK
Dün günlerden pazardı . Kahvaltıdan sonra bahçeye çıktım. Ben bahçeli evleri çok severim, üst üste kurulmuş apartman katları beni çok sıkar.
Her sabah kahvemi şu küçük, güllü çardakta içerim.
Ben Ispartada, büyük bahçe içinde bir evde doğdum. Hiç unutmam, bağ zamanı eşekle bağa gitmek için erkenden kalkardım.Yedi sekiz yaşlarındaydım.
– Zehra neden erkenden kalktın kızım?
– Eşek bincem ben.
– Tamam önce yüzünü yıkayalım.
Tulumbada buz gibi suyla anam yüzümü yıkar, saçımı tarardı.
Anam bahçedeki güllü çardağın altına kahvaltıyı hazırlar, küçük tüpe çaydanlığı koyardı. Güller çok güzel kokardı. Ispartada her yer güldür.
– Zehra kızım baban gelmedi mi daha?
– Yok ana.
Babam erken kalkıp önce camiye, sonra kahveye çay içmeye giderdi.
– Ooo kalktınız mı?
– Evet, hadi yumurtalı ekmek yaptım bi tepsi, soğumasın.
– Anam nerde?
– Şinci gelir, yan tarafta, Safiye yengeme sıcak yumurtalı ekmek götürdü.
– Bağda işimiz az, bu gün bitti say. Ondan sonra ben iki gün İbramlara yardıma giderim.
– Onlar bize dört gün gül toplamaya geldiler.
– Ablamgilin düğün için kasabaya gidelim dediydin.
– Perşembe gidelim, kızlar da gelsinler onlara da ayakkabı elbise al. Kendine iyisinden al kumaşın.
– Baba ben kırmızı istiyom.
– Tamam kızım.
– Anama da elbiselik alalım..
– Semiha ya bal katıverdim unutma giderken.
– Bende tereyağ hazırladım. Peynir de koydum.
Para veriyom almıyo yemin verdi, o hepimize dikiş dikiyo.
– Bir sepet yumurta da götürelim.
Babannem de geldimi kahvaltımız başlardı. Yumurta kendimizin, süt, kaymak, bal,tereyağ, peynir ve kırma zeytin hepsi kendimizindi. Hazır ekmek kasabaya gittikçe alırdık. Teyzeme de köy ekmeği götürürdük.
O ekmeği çok özler, hemen sıcakken tereyağla yağlardı. Biz gece onda yatardık. Babam bizi parka götürürdü, gazoz içerdik. Babannemin başka çocuğu yoktu. Teyzemi de çok severdi. Onu da götürürdük. Teyzem ona çiçekli pazen elbiseler dikerdi.
– Maşallah Münevver, usta terzi olmuşsun sen kızım.
Eee, kaç yıl kursa gittim Zehra teyze.
– O kırmızı Güllü elbisemi çok sevdim.
– Güle güle giy.
– Kumaşını bütün köy beğendi.
– Zehraaa daldın gittin gene.
– Kasaba geldi aklıma baba.
– Baba ben eşek bincem.
– Ye bakalım şu yumurtanı binersin.
– Baba ben doktor olcam.
– Tamam kızım, ilkokuldan sonra seni teyzenlere vercem zaten, ordan git gel okula.
– Ben sizi özlerim ama. – Ben seni cuma okul çıkışı alırım gülüm, yeter ki okusun benim kızım.
Okudum doktor oldum ama babacığımı o illet hastalıktan kurtaramadım. Ben üç yıllık doktorken onu, arkasından annemi kaybettim. Babannem ben lisedeyken ölmüştü.
Kızkardeşim Arife arada arayıp soruyor, o hayvanlara çok düşkündü, veteriner oldu. İzmirde özel yeri var, evlendi.
Ben hiç evlenmedim, Ispartadayım. Bu büyük bahçeli evi aldım, bu kasabada sağlık ocağında görev yapıyorum. Aklımda hala o bağlara, bahçelere gittiğimiz günler var.
Şu asmayı köyden getirdim. Yaz kış başındayım, yapraklarını toplayıp filiz kırarken ağlıyorum. Köyümüz buraya çok uzak.
Şu zeytin de bahçemizin zeytini.
Bütün begonyalar annemin, onları tenekeler de getirdim gömdüm, hepsi de annem kokuyor. . İnsan yaş geçtikçe geçmişini ne çok özlüyor.. .
Zeynep Karaaslan Eman
Öykü yazarı şair
Denizli
Yalova lisesi, Denizli öğretmen okulu ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi mezunu.
İngilizce ve Fransızca bilir. Emekli öğretmendir. Bez bebek ve kukla tasarımları yapmakta.
Şiir ve hikayeleri yerel gazeteler, dergiler ve sosyal medyada yayınlanmakta.
Denizli Bez Bebek Müzesi kurucusudur.
İki evlâdı, üç torunu vardır.
Hayatı ve insanları sever.
Çocuklar ve sokak hayvanları için gönüllü çalışmalar yapmaktadır.
Yayınlanan kitapları:
☆ Bezbebek Hikayeleri
☆ Güllü Lokum
☆ Kağıt Kuşlar
☆ Pati Hikayeleri
☆ Yarasa Çocuklar
☆ Şiir Yağmuru
☆ Sardunya Sokağı