EKİNOKS
Sırtlarda yükten ağırdır taşıdığımız koyu benler,
hiç ölçülebilir mi acının şiddeti?
İhanetin mantığıysa ancak kayıpları bildirir, sızlanarak akar ebedlere bütün nehirler…
Derin kuyudur artık insan,
dibini bulamayan sesler helezonu, resmedilemeyen hikaye düşer, hüzün katresiyle z/amana,
ve bulutlarını yitirir gökyüzü, yağdıkça suyu çıkar kederlerin, Firdevs sessizliğidir yeniden başlamaya çalışan…
Nuh Nebi ‘ den kalma uzunca bir dua sürülür yüz çizgilerine, aminlenir fatiha kokusuyla bedenlenen vuslat!
Sabahın kavgarengiyle yıkanır eller, hışırtısı dinmez göğsünde beslediğin yalnızlığın.
Ölüleri kıskanır, diri görünenler, deliliğin rahlesinde eskir sayfalar, nasırları kanatan bir ince sızıyla. İvedi solukların rengine boyanır huşu, kan sıçrar yılgın patikalardan, kanamayı unutur insan olan yerler…
Barış boyası sürmeyi unutur ins/anlık! En koyu renklere ahenk vermeden gömülür, kanla süslenir şehirler, caddeler ve arka sokaklar.
Kefen giydirir Deccaliyet, mavinin en nadide tonlarına, günle gece gibi hiç eşitlenemez insan, biter patlıcan moruna çalan gece, dahi yıldızların izi bile kaybolur…
Çıldırmış sloganlar, bayağı ezberlerin nakaratını bozar ve hiçbirimizi teğet geçmez kan sıçrayan kurşundan uçurumların ağzı…
Kuyusunu bekleyip duran hangi bulanık sudaki sancıyız biz şair!
Hangi kurnasını çevirdiğimiz çeşmeler bize yabancı?
Bu nasıl bir telaştır ki: kemik seslerine üşüşen kargaların iştahı, kanatlarının tozunu unutur silkelemeyi,
Hangi kırılmış kolların içinde kayboldu yenlerimiz şair!
Mazlum coğrafyalarda ödenen diyetler, umarsızlığımızdan ellerinde ne vakit patlar bu hain mayınlar!
Kuluçka sessizliğindeki kaygıları kimler tımarlar bir gün, o gün, gelmeyi bekleyen son gün!!
Savruk yenilgilerin hengamesinde, kuruyan ot olur şimdi sayha, kırık aynalarda nasıl seçilir kırk suret!
Nicedir unuttu insan içindeki kuyuları taşlamayı, İsa’ nın çarmıhına asamadı öfkesini, unutmaktan bıkmadı mı şair! Hatırlamaya bu denli aç iken!
Her insan bir havaridir, kendi karanlığının fokurtusunda kaynayan,
dehşet ki ne dehşet! Bir kaçağın hızlanan soluğuna gömülen telaşlı adımlarla
yavaşlamayı(!)
Kıyametin kucağında pürneşe yitirdi kendini, menzili uzak uykuların koynunda.
Dünyaları gezdi ama kendi içine hicreti unuttu, tozlanmış ayaklarını, arınmış olarak öpemedi, dibe vurdu okkalı sözleri güzergahsız güzlere gazel oldu, şuh vakitleri koyulttu gölgesiyle, bam telinden vurulmayı umursamadan, gecenin iniltisine, gürültülü tekmelerle alkış tuttu, naif bir mızrabın teli, öksüz kaldı sinesinde,
Ve cümleler hikmetinden soyuldu , öfkeyle kapandı parantezi kimlik(siz) lerine…

02.10.1975 Tarihinde İzmir’in Tire ilçesinde doğdu. İlk orta ve lise tahsilini bu ilçede tamamladı. Bir çok özel şirkette makina teknisyeni olarak çalıştı. Şiire ve Edebiyata olan ilgisi gençlik yıllarının ilk başında başladı, hâlâ devam etmektedir.
2018 de Kuşlara da Anlat, 2019 da Caz sokağı Atlıları adlı kitapları yayımlandı. Edebiyatist, Sinada, Maki, Güneysu, Kırmızı Kedi, Kasabadan Esinti, Son Gemi, Babylon Şiir Kenti, Dünya Fanzin, Hayat Bilgisi, Tütün gibi birçok kültür sanat ve edebiyat dergilerinde eserleri yayımlandı. Şiir ve Denemelerinde modern insanın yalnızlığı, tabiatdan kopuş, Modern çağda İnsan ile insan ve İnsan ile Tanrı arasındaki ilişkinin tazahürlerini aşk temasını merkezde tutarak işlemeye çalıştı. Şairin bir kızı ve bir oğlu vardır.