Kategoriler

EKİNOKS / Kadir HUYLU

EKİNOKS

Sırtlarda  yükten ağırdır taşıdığımız koyu benler,
hiç ölçülebilir mi acının şiddeti?
İhanetin mantığıysa ancak kayıpları bildirir, sızlanarak akar ebedlere bütün nehirler…

Derin kuyudur artık insan,
dibini bulamayan  sesler helezonu,  resmedilemeyen hikaye düşer, hüzün katresiyle z/amana,
ve bulutlarını yitirir gökyüzü, yağdıkça suyu çıkar kederlerin, Firdevs sessizliğidir yeniden başlamaya çalışan…

Nuh Nebi ‘ den kalma uzunca bir dua sürülür yüz çizgilerine, aminlenir fatiha kokusuyla bedenlenen vuslat!
Sabahın kavgarengiyle yıkanır eller, hışırtısı dinmez göğsünde beslediğin yalnızlığın.

Ölüleri kıskanır, diri görünenler, deliliğin rahlesinde eskir sayfalar, nasırları kanatan bir ince sızıyla. İvedi solukların rengine boyanır huşu, kan sıçrar yılgın patikalardan, kanamayı unutur insan olan yerler…

Barış boyası sürmeyi unutur ins/anlık!  En koyu  renklere ahenk vermeden gömülür, kanla süslenir şehirler, caddeler ve arka sokaklar.
Kefen giydirir Deccaliyet, mavinin  en nadide tonlarına, günle gece gibi hiç eşitlenemez insan, biter patlıcan moruna çalan gece, dahi yıldızların  izi bile kaybolur…

Çıldırmış sloganlar, bayağı ezberlerin nakaratını bozar ve hiçbirimizi teğet geçmez kan sıçrayan kurşundan uçurumların ağzı…

Kuyusunu bekleyip duran hangi bulanık  sudaki sancıyız biz şair!
Hangi kurnasını çevirdiğimiz çeşmeler bize yabancı?
Bu nasıl bir telaştır ki:  kemik seslerine  üşüşen kargaların  iştahı,  kanatlarının tozunu  unutur silkelemeyi,
Hangi  kırılmış kolların içinde kayboldu yenlerimiz şair!
Mazlum coğrafyalarda ödenen diyetler, umarsızlığımızdan ellerinde ne vakit  patlar bu hain mayınlar!
Kuluçka sessizliğindeki kaygıları kimler  tımarlar bir gün, o gün, gelmeyi bekleyen  son gün!!
Savruk yenilgilerin hengamesinde, kuruyan ot  olur şimdi sayha, kırık aynalarda nasıl seçilir  kırk suret!

Nicedir unuttu  insan içindeki  kuyuları taşlamayı, İsa’ nın çarmıhına asamadı öfkesini, unutmaktan bıkmadı mı şair! Hatırlamaya bu denli aç iken!
Her insan bir havaridir, kendi karanlığının fokurtusunda kaynayan,
dehşet ki ne dehşet! Bir  kaçağın hızlanan soluğuna gömülen telaşlı adımlarla
yavaşlamayı(!)
Kıyametin kucağında pürneşe yitirdi  kendini, menzili  uzak uykuların koynunda.

Dünyaları gezdi ama kendi içine hicreti unuttu, tozlanmış ayaklarını, arınmış olarak öpemedi, dibe vurdu okkalı sözleri güzergahsız güzlere gazel oldu, şuh vakitleri koyulttu gölgesiyle, bam telinden vurulmayı umursamadan, gecenin iniltisine, gürültülü tekmelerle alkış tuttu, naif bir mızrabın teli, öksüz kaldı sinesinde,
Ve cümleler  hikmetinden  soyuldu , öfkeyle kapandı parantezi kimlik(siz) lerine…

Görüntüleme:
516
Makale Kategorileri:
Edebiyat

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Araç çubuğuna atla